19 Nisan 2016 Salı

63 Soruya 63 Cevap EVET, Kitabı Mukaddes Tanrı Sözüdür İncile Tevrata iftiralara cevaplar

İncile Tevrata iftiralara cevaplar

5- Bölüm  63 Soruya 63 Cevap
EVET, Kitabı Mukaddes Tanrı Sözü'düriiiy



 
Sayın Edip Yüksel, Deedat'ın kitabına ilave ettiği, "Papazlara ve Hristiyanlara Kitab-ı Mukaddes'ten Sorular" başlığı altındaki bölüme (sayfa 108) şu sözlerle başlamaktadır: "Bu bölümde bir çok sorunun cevabını bulacaksınız. Bu soruları, karşılaştığınız Hristiyanlara nazik bir dille sorunuz. Aldığınız cevapları değerlendiriniz." Açıkçası Kitab-ı Mukaddes'i (Kutsal Kitap'ı) içtenlikle araştıran kişinin, Sayın Yüksel'in kitabında doğru dürüst bir cevap bulacağını sanmıyoruz. Nedenini sorarsanız, ilk önce Sayın Deedat ile Yüksel'in, sorularını derlemek için başvurdukları batılı kaynaklar, Kutsal Kitap'ın, Allah'ın vahyi olduğuna inanmayan kişiler tarafından yazılmıştır. Bu kişiler Tevrat, Zebur ve İncil'in asıl nushalarını bile, Tanrı'nın sözü olarak kabul etmeyip, eski zamanlarda insanlarca yazılmış efsanelerden oluştuğunu söyleyip duran insanlardır. Tabii ki, dağa çamur atarak kimse onu yerinden oynatamaz; aynı şekilde Kutsal Kitap tarih boyunca binbir saldırıya uğramış ve yine uğrayacak, ama hiç bir zaman sarsılmadığı gibi, yine sarsılmayacaktır. "Ot kurur, çiçeği düşer, ama Rab'bin Sözü sonsuza dek kalıcıdır!" (Yeşaya 40:8)
Sayın Yüksel'in, çalışmasında yararlandığı bu "bilginler", yorumlarında, mucizeleri veya ön bildirileri kaydeden bölümleri hedef alarak temelsiz kuramlarına göre, Allah'ın Sözü'nü parçalayıp onu çelişkili göstermeye çabalamaktadırlar. Bu parçalama yönteminin güzel bir örneği olarak "Tevrat kaynakları" başlığı altındaki paragrafa bakabilirsiniz (Deedat ile Yüksel, Kitabı Mukaddes Allah Sözü müdür?, s. 114). Fakat bu kişilerle ilgili Allah'ın uyarısı şöyledir: "Bırakın onları; onlar körlerin kör kılavuzlarıdır. Eğer kör köre kılavuzluk ederse, her ikisi de çukura düşer!" (Matta 15:14).
Aslında Kuran'da kaynakça olarak sürekli başvurulan Tevrat ve İncil'in, bazı Müslüman çevreler tarafından sonradan hükümsüz hale geldiği ve değiştirildiği iddiası, "bindiği dalı kesen Nasrettin Hoca" fıkrasına benziyor. Sayın Yüksel ile emektaşları, bir yandan savlarını desteklemek için Kutsal Kitap'a başvurup, diğer yandan da O'nun geçerliliğini çürütmeye çabalıyorlar. Bunu yine başka bir örnekle açıklayacak olursak, birinin mahkemede kendisini savunması için seçtiği tanığı, sahtekâr diye suçlamasına benziyor!
Her neyse, daha sonra Sayın Yüksel Kuran'dan şu sözleri Mesih İnanlılarına yöneltiyor: "Eğer doğru sözlüler iseniz delilinizi getiriniz!" (sayfa 107). İşte bizler de bu bölümde bizden istenen delili getireceğiz.
Ayrıca kitabındaki sorulara nezaket açısından bakılırsa, Sayın Yüksel'in kullandığı dilin ve konuya yaklaşımının pek nazik ve samimi olduğu söylenemez. Tersine o, alaycı ve kötüleyici bir şekilde yazıyor. Soruları böylece sormakla da, Kutsal Kitap gerçeğini aramayıp, amacının ancak onu kötülemek olduğunu açıkça gösteriyor.
Kitaptaki soruların çoğu oldukça saçmadır. Kendini bir Kutsal Kitap araştırmacısı olarak göstermeye çalışsa da, pek başarılı olduğu söylenemez. Yine de, konuya yabancı olan okuyucu için, Sayın Yüksel'in, kitabında aktardığı sorularda birçok önemli konu arasında gerçekten çelişkili görünen ayetler vardır. Bu yüzden gerçeği içten arayan kişilere, bu soruların cevabını mümkün olduğu kadar iyi, ciddi ve tatmin edici bir şekilde vermeye çalışacağız.
Sayfa 110'daki soru listesinde 62 soru varken, onu izleyen sayfalarda, 63 soruya rastlıyoruz (s.139'daki "Şehadeti Doğru Muydu?" sorusu listede yer almıyor). Acaba burada bir çelişki var mı? Her neyse, bu 63 soruyu teker teker ele alıp derinlemesine inceleyeceğiz.
Sayın Yüksel, sorularına başlamadan önce Kutsal Kitap'ın "Yeni Ahit" olarak bilinen bölümünü tanımlamaya kalkışıyor. Özellikle Matta, Markos, Luka ve Yuhanna "İncilleri"ni, birkaç uyduruk iddiayla çürütmeye çalışmaktadır (Deedat ile Yüksel, Kitab-ı Mukaddes Allah Sözü müdür?, s.114-117). Bu uydurmalar tamamen temelsizdir. Bunlar Türkiye'de çok yaygın olduğu için, "Dört İncil", yani tek Mesih'e dörtlü tanık konusunu aydınlatmaya, kitabımızın V. bölümünü, tamamen ayıracağız (Bkz: "İncil mi İncil'ler mi?" s. 237-255).
Şimdi değerli okuyucularımız, bu soruların bir kısmına neden olan bazı yanlış düşünceleri ele alalım:
SORULAR ÜZERİNDE GENEL YORUM
Yanıtlayacağımız soruların çoğu, Mesih'in günümüz izleyicileri için bir sorun oluşturmamaktadır. Sayın Yüksel'in doğru olarak anlayıp saygı duymuş olsaydı, Kutsal Yazıları hakkında sormuş olduğu soruların çoğunu sormayacak ve yapmış olduğu eleştirilerin çoğunu yapmayacak olduğu özellikle iki konu vardır. Bu iki konu, Kutsal Kitap'ın ilahi esini ve metninin günümüze gelişi konularıdır. Bu konuları daha iyi anlamamızı sağlamak için her birine özellikle eğileceğiz.
İlahi Esin
Hristiyanların Kutsal Kitap'ın İlahi Esinini anlayışları Müslümanların Kuran'ın İlahi Esinini anlayışlarından önemli bir biçimde farklıdır. Müslümanların Kutsal Kitap'ı yanlış anlaması ve reddetmesinin nedeni çoğunlukla budur.
Müslümanlar, Kuran'ın her ayetinin peygamber Muhammed'e başmelek Cebrail tarafından dikte ettirilen gerçek Tanrı sözü olduğuna inanırlar. Muhammed, Tanrı'nın Sözünün kendisi aracılığıyla geldiği bir kanaldan daha öte bir şey değildi. Ancak Kutsal Kitap daha farklı bir esin fikri sunmaktadır. Tanrı'nın, yazmak için insanları ve onların doğal zekalarıyla karakterlerini kullandığını görüyoruz. "İnsanlar Kutsal Ruh'ça yönetilerek Tanrı'nın sözlerini ilettiler" (II. Petrus 1:21). "Yönetilme" mecazı denizcilikle ilgili bir sözcüktür. Yelkenlerini açıp rüzgar tarafından yönetilen bir tekne için kullanılabilir. Böylece, Tanrı'nın hizmetkârlarının itaatkâr ve kabul eder bir tutumla "yelkenlerini açtıklarını" ve Kutsal Ruh'un onları doldurup O'nun istediği yöne yönelttiğini söyleyebiliriz. Esin, sadece pasif bir alış değil, Tanrı'yla aktif bir işbirliği yapmaktı.
Bu nedenle, Kutsal Kitap'taki kutsal yazılarının diğer antik kitaplarda paralellerinin olması önemlidir. Tanrı, belirli tarihsel yer, zaman ve ortamlarda insanlar aracılığıyla konuşmuştur. "Kutsal Kitap ayetlerinin ikili doğasını kabul etmeliyiz: Bir yandan Tanrı tarafından esinlendirilmiş bir kitaptır, ama diğer yandan içinde insansal öğe vardır. Tanrı, ölü aletler değil yaşayan insanlar kullandı. İnsan kişiliğini bir kenara atmadı, bunun yerine Kendi esinini kaleme alan insan yazarların kişiliğini kendisini kullandı."
Kitaplarında bulunan çok değişik stiller ve içeriklerden ötürü bu gerçek özellikle Eski Antlaşma (Tevrat ve Zebur) etüdünde önemlidir. İçinde politik önderler ve askeri generaller, çobanlar, krallar, esirler ve sakiler tarafından yazılmış olan tarih, soyağaçları, kanunlar, şiirler, ilahiler ve peygamberlikler (kehanetler) buluruz. İman kahramanlarının hem büyük kahramanlıklarını hem de günahlarını kaydeder. Ama Tanrı'nın sözünü bizim için bu kadar uygun kılan buradaki insanlık ve çeşitliliktir. Tanrı'nın sözünü bizim için bu kadar uygun kılar. "Bu Kutsal Kitap'ın anlatılmaz değeridir: mükemmel bir biçimde ve bütünüyle ilahidir... buna karşın insan tarafından yazılmış olduğu için insana mükemmel bir biçimde ve bütünüyle uygundur."
Böylece Müslümanların uslamlamalarının aksi olarak, Kutsal Kitap'ın ilahinin yanı sıra insansal izler ve özellikler taşıması bir dezavantaj değil kesin bir avantajdır. Esas Ayetleri, Tanrı'nın insanların yazmasına neden olmasıyla yazılmıştı. Bizler, Tanrı'nın yazma işlevinde kullarının kafalarını ve ellerini kullandığına inanıyoruz. Bu kullar kendi günlerinin stilinde yazdılar. Tanrı'nın esininin kendisini, insanlığın anlayabileceği bir biçimde kayda geçirdiler.
Ancak, Tanrı sadece kullarının yazmasına neden olmadı, aynı zamanda onların yazdıklarının yüzyıllardır dikkatle korunup günümüze gelmesini sağladı. Başkaları ne iddia ederlerse etsinler, Tanrı'nın Kendi ayetlerinin herkesin okuması ve gerçeğin bilincine erişmesi için korunmasının icabına baktığından emin olabiliriz. Bundan başka herhangi bir şey önermek, Tanrı'nın Kendisinin dürüstlüğüne saldırıda bulunmaktır.
Eğer Müslümanlar Kutsal Kitap'ı eleştirmek istiyorlarsa bunu Kutsal Kitap'ın kendisinin olduğunu iddia ettiği şeye dayanarak yapmalıdırlar. Kutsal Kitap'ı Kuran'ın nasıl esinlendirildiği hakkındaki kendi görüşlerine dayanarak eleştiren Müslümanlar, burada verilen yanıtların bazılarıyla tatmin olmayacaklardır. İki top oyununu birbiriyle karşılaştıran insanlar gibi olacaklardır. Türkiye'de futbol ve voleybol oynarız. Her oyun bir topla oynanır. Ancak voleybol oyuncusu, futbol oyuncusunun topa her zaman tekme attığından şikayet ederse, eleştirisi geçersizdir. Sadece futbol kuralları konusunda cahil olduğunu göstermiş olur. Müslüman, Kutsal Kitap'ı, Kuran'ın kendisine geldiğine inandığı yola dayanarak eleştirirse onun eleştirileri de aynı şekilde geçersizdir. Sadece Kutsal Kitap'sal esin görüşünü anlamadığını göstermektedir.
Tanrı'nın Kutsal Kitap'ın esini ve bugünümüze gelmesi sürecinde insanları araç olarak kullanması Mesih İnanlılarını rahatsız edip endişelendirmez. Tanrı Tanrı'dır ve istediği kişiyi ya da şeyi kullanır.
Metnin Günümüze Gelişi
Sayın Yüksel'in bize sunduğu soruların birçoğu Kutsal Kitap metninin günümüze gelişiyle ilgilidir. Müslümanların metni bilginlerin incelemesine maruz bırakmaktaki isteksizliğinden ötürü Kuran'ın değişik metinleri yoktur (sayfa 78-83'de açıklandığı gibi). Müslümanlar Kuran'ın sadece bir tek elyazmasında var olduğunu da ve bu yüzden hiçbir değişik metni olmadığında ısrar ederlerse, tarihsel gerçeklerle yüz yüze gelmemekte devam etmektedirler.
Ancak Mesih İnanlılarının saklayacak sırları yoktur. Bulunan her elyazması ve her elyazması kısmı bile dikkatle korunmuştur. Bu, iki şeyi göstermiştir: a) yüzyıllar boyunca çok az sayıda metinsel yanlışlar yapılmıştır, ve b) bu elyazmalarının hayretler verici doğruluk ve çok titiz dikkatle kopya edildiklerini bugün herkes açıkça görebilir. Tabii ki Müslümanların bugüne kadar böyle bir geliş kayıtları yoktur, çünkü Kuran'ın (Osman'ınkinden başka) bütün elyazmaları yok edilmiştir (bkz. sayfa 77-78).
Sayın Deedat ve Sayın Yüksel gibi adamların, Kutsal Yazıları eleştirmek için birçok elyazmasındaki değişiklikleri göstermelerine karşın, Mesih İnanlılarının bu konuda farklı bir tavrı vardır. Bunları saklamaya çalışmak yerine, değişiklikler incelenmiş ve Kutsal Kitap'ın birçok çağdaş çevirisinde herkesin görmesi için dipnotlar olarak konulmuşlardır. Belki Sayın Deedat ve Sayın Yüksel bunun farkına varmamışlardır ama bunlar Kutsal Kitap'ın bize nasıl geldiğini görmek için onu kendi kendilerine etüt etmelerine yol açarak Mesih İnanlılarına büyük bir hizmette bulunmuşlardır. Bu antik elyazmalarının güvenilirliği ve hiçbirinde birbirinden büyük bir fark olmaması kendilerinden Kutsal Kitap'ı tercüme ettiğimiz bugün elimizde olan metinlerin ne kadar güvenilir olduğunu gösterir. Bu yüzden, bugünümüze gelirken içine yanlışlar eklendiğini ve Kutsal Kitap'ın tutarsız olduğunu söyleyerek onu eleştirenler gerek kutsal olsun gerek laik olsun antik belgelerin doğası hakkında ciddi bir anlayış eksiklikleri olduğunu göstermektedirler. Elyazmalarında aşağıda ele alacağımız biçimdeki geçirme hatalarının var olması onların güvenilirliğini ve doğruluğunu kanıtlar.
Eski Antlaşma'nın (Tevrat ve Zebur'un) kendilerini destekleyen birçok antik elyazmaları vardır. Bunların en eskileri 1947'de keşfedilen Qumran kitaplığındandır. Bunların tarihleri M.Ö. 3'cü yüzyıla kadar dayanır, ki bu da çok eski bir tarihtir (Muhammed'ten dokuz yüzyıl öncedir). Bu elyazmaları, daha önce Kutsal Kitap'ı tercüme etmekte kullanılan elyazmalarından yaklaşık 1000 yıl daha eskidirler. Lut Gölü cıvarında bulunan bu elyazmaları, o zamana kadar kullanılan elyazmaları kendilerinden neredeyse 1000 yıl kadar yeni oldukları halde hiçbir önemli metinsel değişiklik taşımadıklarını gösterirler. Bu, Eski Antlaşma'nın elyazmalarına büyük bir dikkat ve saygıyla davranıldığını gösteren hayret verici bir tanıklıktır. Elimizdeki Yeni Antlaşma (İncil) elyazmaları ve onların günümüze nasıl geldiklerinin özeti için 47'nci soruya bakınız (s.185-188).
Tabii ki bütün antik belgeler, eğer gerçekseler, yazıcılar ve onları kopya edenler ne denli dikkatli olursa olsun insanlar tarafından geçirilmelerinin işaretlerini taşımaktadırlar. Bu notta, (onları kasti olarak yanlış anlamak isteyen o insanlar hariç) Kutsal Kitap'ın okunma ve anlaşılmasını etkilemediklerini göstermek için Kutsal Kitap ayetlerinin geçirilmesinde ortaya çıkan türdeki hataları sunmak istiyoruz.
Antik metinleri etüt edenler, geçirme hatalarının genellikle iki ana alanda olduklarını öğrenmişlerdir:
1) Sayıların kaydedilmesinde. Antik dil sistemlerinin bugün bizim yaptığımızdan çok daha değişik bir biçimde sayı kaydetme yolları vardı. Örneğin Soru 13'ün yanıtında gösterdiğimiz gibi yazıları yanlış okumak çok kolaydır. Soru 8, 12 ve 15'de aynı türde sorulardır.' Soru 8'de Yehoakin'in yaşının 8 mi yoksa 18 mi olduğu sorulmuştur. Bir metin uzmanı, hatta böyle şeyleri öğrenmek için zamanını vermiş biri bile bir elyazmasında sayının silinmiş, lekelenmiş ve bu yüzden yanlış okunmuş olduğundan ötürü metni kopya eden kişinin yanlış yazdığını hemen anlayabilir. Aynı şekilde Soru 12'de Ahazya'nın kral olduğunda 22 mi yoksa 42 yaşında mı olduğu sorulmuştur. Bunlar bu tür antik belgelerde çok görülen ve bilinen kopya eden kişinin hatalarıdır.
Bazen büyük sayıların paralel metinlerde değişik oldukları görülür. Örneğin Soru 4, Davut'un 700 mü yoksa 7000 mi savaş arabası sürücüsü olduğunu ve Soru 7 Süleyman'ın süvarileri için 4000 mi yoksa 40.000 mi ahırı olduğunu sormaktadır. Bu büyük sayıların çoğu binlerle dile getirilir. Sayıları yazmada sık sık alfabetik harfler kullanılırdı. Binler harfin üzerine konulan noktalarla belirtilirdi. Böylece üzerinde iki nokta olan İbrani alfabesinin ilk harfi olan, "alef" bin anlamına geliyordu. Elyazması eskidikçe harflerin üzerinde noktalar olup olmadığını anlamak gitgide zorlaşırdı. Böylece 700'ü 7000 olarak okumak işten bile değildi.
2) İsimlerin Kaydedilmesi. Özellikle yabancı ve çok bilinmeyen isimlerin doğru bir şekilde kopya edilmesi çoğunlukla zor olmaktaydı. Soru 17'de II. Samuel 8:17 ve I. Tarihler 18:16'daki değişiklikler buna iyi birer örnektirler. Samuel'deki bölümün dediği gibi Seraya ya da Tarihler'de geçtiği gibi Şavşa büyük bir olasılıkla bir yabancıydı. Bu yüzden ismi değişik biçimlerde geçmektedir.
Soru 9'da Alâmet'in, Azmavet'in ve Zimri'nin babasının kim olduğu bize sorulmuştur. İki paralel bölümde, Yehoadda ve Yara olarak iki değişik isim geçtiği kaynak gösterilmiştir. İngilizce'de bile, anlatımlardan birinin ismin kısa halini kullandığını, bunun büyük bir olasılıkla aynı kişi olduğunu görebiliriz. Bu da çok görülen bir şeydir, ve bir çelişki olmaktan uzaktır, gerçek bir antik eser olmanın özelliklerini taşımaktadır.
Son olarak, Kutsal Kitap'ta çelişkiler gibi görünen sorulara yanıt bulmak için kabul edilmiş bir Hristiyan bilgine danışmak gibi ciddi bir çaba gösterilmişe benzememektedir. Eğer bu sorulara yanıt bulma arzusu gerçekten var olsaydı, sorular çok az bir araştırmayla çabucak yanıtlanabilirdi.

63 Soruya 63 Cevap
1. "Şelah kimin oğlu idi?"
2. "Harun nerede öldü?"
3. "Yesse'nin kaç oğlu vardı?"
4. "700 mü 7000 mi? Atlı mı yaya mı?"
5. "Davud'u kim tahrik etti, Allah mı Şeytan mı?"
6. "Üç yedi'ye eşit mi?"
7. "Hz Süleymanın atları için kaç ahırı vardı?"
8. "Yehoyakim kaç yaşında kral oldu?"
9. "Alamet'in, Azmavet'in ve Zimri'nin babası kimdi?"
10. "800.000 mi, 1.100.000 mi? 500.000 mi, 470.000 mi?"
11. "İkişer mi, yedişer mi?"
12. "Ahazya kaç yaşında kral oldu? Babasından kaç yaş büyüktü?"
13. "Kral Baaşa hortladı mı?"
14. "Kâhyalar işten kaytarıyor muydu?"
15. "Çelişkiler bahçesi" (Ezra 2 ve Nehemya 7)
16. "Saul'un kızı Mikal çocuk doğurdu mu?"
17. "Çelişkiler galerisi"
18. "İnsanoğlu en çok kaç sene yaşayabilir?"
19. "Hz. Âdem ağacın meyvesinden yediği gün öldü mü?"
20. "Allah yorulur mu?"
21. "Allah derede oturanları kovamadı mı?"
22. "Tanrı'nın burnundan duman yükseldi mi?"
23. "Allah pişman olur mu, olmaz mı?"
24. "Allah'ı, kimse gördü mü?"
25. "Hz. Yakub insan mıydı?"
26. "Kocan seni yaratan mı?"
27. "Tevrat'ı Hz. Musa mı yazdı?"
28. "Hz. İsa Davud'un Oğlu mu değil mi?"
29. "Davud'un hangi oğlu Hz. İsa'nın atasıdır?"
30. "İsa'nın dedesi Yakup mu Heli mi?"
31. "Unutulan nesil?"
32. "'Admin' neden kayboldu?" (Luka 3:33)
33. "İsa Celile'de mi yoksa Yahudiye'de mi itibar gördü?"
34. "Kim yardım istedi? Yüzbaşı mı, ihtiyarlar mı?"
35. "Çıkarken mi, yaklaşırken mi?"
36. "Sıpa ile beraber eşek var mıydı?"
37. "Şehadeti doğru muydu?"
38. "Ağaç ne zaman kurudu? Ağacın suçu neydi?"
39. "Horoz kaç kere öttü?"
40. "Haç'ı kim taşıdı? Simun mu, İsa mı?"
41. "Yahuda İsa'yı öptü mü, öpmedi mi?"
42. "Yahuda İsa'yı neden öptü?"
43. "Haydutların akıbeti?"
44. "Kabirlerden çıkan cinliler kaç kişiydi?"
45. "İsa'yı kaç kişi kefenledi ve kabre koydu?"
46. "Mezarda kaç melek gördüler?"
47. "İncil'deki katmalar ve çıkartmalar..."
48."Baba ve Oğul!"
49. "Allah 'Üçlük' Allahı mıdır?"
50. "Apandisit ameliyatı!" (I. Yuhanna 5:7)
51. "İsa Hristyanların inandığı gibi Rab olsa idi..." (Markos 10:18; 13:32; Yuhanna 1:18)
52. "'Baba' ve 'Oğul', bazı yerlerde mecazî anlamda mıdır?" (Matta 5:9; 6:14; Luka 20:36; Yuhanna 8:47; I. Yuhanna 5:18-19)
53. "Allah birdir, Ondan başka ilah yoktur!" (Tesniye 4:39; 6:4; 32:39; I. Samuel 2:2; I. Krallar 8:60; Yeşaya 45:5, 6; Matta 4:10; 6:24; Markos 10:18; 12:29; Luka 18:19)
54. "İsa Aleyhisselâm Allah-u Teala'nın kulu ve resulüdür" (Matta 12:15-21; 21:11, 46; Luka 7:16; 24:19; Yuhanna 4:19; 6:14; 9:17)
55. "Peygamberlere yapılan çirkin iftiralar"
56. "Hristiyanlık barışçı mı?"
57. "Hz. İsa, geleceğe ait haberinde yanıldı mı?"
58. "Cehennem ateşi var mıdır?"
59. "Hz. İsa'nın vazettiği İncil hangisidir?"
60. "Pavlus'un marifetleri" (Elçilerin İşleri 22:3-10; 9:26; 15:36-41; Galatyalılar 2:10-14)
61. "Hz. İsa (haşa) lanetli miydi?"
62. "Hz. İsa Pavlus'u lanetlemişti"
63. "Hz. İsa son peygamber mi dir?"
Şimdi her bir soruya cevap vereceğiz, fakat cevapları aynı veya birbirine benzer olan bazı sorular vardır. Bu tür soruların birine ayrıntılı bir cevap, diğerlerine ise kısa bir cevap ile birlikte ayrıntılı bilgiyi bulmak için bakılması gereken yeri gösteren not bulunmaktadır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder